İş yerinde sıkça duyduğumuz bir cümle vardır: “Hepimiz aynı gemideyiz.”
Bu ifade bazen bir yöneticinin motivasyon cümlesi olur, bazen de bir çalışanın iç sesi. Ama kriz anlarında neredeyse herkes birbirine bu sözle döner.
Peki bu söz sadece güzel bir benzetmeden mi ibaret? Yoksa iş hayatının en temel gerçeği mi?
Bu yazıda, “aynı gemide olmak” ne demek, neden bu kadar önemli ve aynı gemide olmayanlarla yaşanan zorluklar üzerine biraz konuşmak istedim. Çünkü işin özü sadece görevler değil, insanlar ve ilişkiler.
Bir gemi sadece kaptanla gitmez. Dümende biri, motor dairesinde bir başkası, halatları çözen, yelkeni açan ekip… Herkes farklı işler yapar ama hedef aynı: varılacak liman.
İş hayatı da aynı şekilde işliyor. Herkesin uzmanlığı, bakış açısı, sorumluluğu farklı olabilir. Ama başarıya ancak birlikte ulaşılır.
Aynı gemide olmak, “benim görevim değil” dememek, işin bir ucundan tutmak, gerektiğinde destek olmaktır.
Ve en önemlisi: Kimse görünmez değildir. Destekte çalışan da, satışta koşan da, yazılımı geliştiren de bu yolculuğun ayrılmaz parçalarıdır.
Her şey yolundayken herkes takım oyuncusuymuş gibi davranabilir. Ama işler sarpa sardığında, deniz dalgalandığında gerçek tablo ortaya çıkar. O anlarda bazıları sessizce geri çekilir, bazıları “ne gerekiyorsa yaparız” diyerek öne çıkar. İşte o zaman anlarsın: Kim seninle aynı gemide, kim sadece yanında gibi davranıyormuş.
Bu sadece iş bölümü değil, bu bir güven meselesi. Sadakat, sorumluluk alma ve sahiplenme işte tam da bu noktada ortaya çıkar.
Peki Ya Aynı Gemide Olmayanlar?
Her ekipte olur:
Sadece kendi işini düşünenler, başkalarının emeğini sahiplenenler, sorun çözmek yerine dedikoduyu seçenler… İşte onlar aslında aynı gemide değildir. Belki gemideymiş gibi görünürler ama bir kriz anında önce kendilerini kurtarmaya çalışırlar.
Bu da şu sonuçları doğurur:
- Karar süreçleri tıkanır
- Güven ortamı zedelenir
- Ekip içi çatışmalar başlar
- Verim düşer, bağlılık azalır
- En kötüsü: Kimse keyifle çalışmaz
O yüzden iş yerinde sadece teknik yetenek değil, uyum, iletişim ve niyet çok kıymetli. İyi ekipler sadece iyi işler çıkarmaz, birbirini yolda bırakmaz.
Bazen çalıştığımız yer değil, oradaki hava bizi yorar. Güvenin olduğu bir ekipte hata da yapılır, kriz de yaşanır ama herkes elinden geleni yapar. Ama suçlama kültürünün olduğu yerlerde insanlar savunmaya geçer. İletişim azalır, iş yavaşlar.
İşte bu yüzden liderlerin görevi sadece yön göstermek değil; doğru rüzgarı estirmek, yani birlikte çalışma kültürünü oluşturmak ve yaşatmaktır.
Hepimiz zaman zaman zorlanabilir, farklı düşünebilir, hatta kendi köşemize çekilmek isteyebiliriz.
Bu çok normal. Ama aynı hedefe gidiyorsak, aynı yönde kürek çekmemiz gerekir.
İş hayatı bir yarış değil, bir yolculuk. Ve bu yolculuğun en anlamlı kısmı, varılan yer değil; kimlerle, nasıl yol aldığın.